Toplumsal direnişin önemi 2025-08-06 11:59:58     HABER MERKEZİ - Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni gündemine alan yazar Fuat Ali Rıza, “Mevcut Meclis Komisyonu’nun doğru ve yeterli çalışabilmesi için de böyle etkili bir toplumsal mücadele gereklidir” dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci yeni gelişmelerle gündemdeki yerini koruyor. Bu kapsamda Meclis’te kurulan komisyon dün ilk toplantısını aldı. Yeni Özgür Politika gazetesi yazarı Fuat Ali Rıza da konuyu gündemine alarak bir yazı kaleme aldı.    TOPLUMSAL MÜCADELE   Fuat Ali Rıza’nın “Toplumsal direnişin önemi” başlıklı yazısı şöyle: “Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin başarıya götürülmesi için, yani Türkiye’nin demokratik ve Kürtlerin özgür hale getirilmesi için örgütlü, birleşik ve etkili bir toplumsal direnişe ihtiyaç vardır. Mevcut Meclis Komisyonu’nun doğru ve yeterli çalışabilmesi için de böyle etkili bir toplumsal mücadele gereklidir. Zorlu gerilla pratiğinin bize öğrettiği en önemli husus, doğru direnişin kazandırdığı gerçeği olmaktadır. O halde yeni süreç de ancak doğru ve etkili bir toplum direnişiyle başarıya ulaşır. Demek ki 41’inci yıldönümünde de 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımının zengin dersleri yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.   Barış ve Demokratik Toplum Süreci çerçevesinde oluşturulan Meclis Komisyon’u bugün ilk toplantısını yaparak çalışmalarına başlıyor. Bu konuda genel görüntü şöyle: Söz konusu komisyon çalışmalarına yaklaşımda kaygılı bir iyimserlik hâkim!   ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ VURGUSU    İyimserlik şuradan ileri geliyor: Üçüncü Dünya Savaşı’nın geldiği düzeyde Türkiye’nin var ve etkili olabilmesi için demokratikleşmekten, bir demokratik cumhuriyete dönüşmekten başka bir şansı yok. Son İsrail-İran savaşı ile Suriye’de yoğunlaşan siyasi ve askeri mücadele bu gerçeği açıkça gösteriyor. Kuşkusuz bunun da yolu Kürt sorununun özgürlük ve demokrasi temelinde çözümünden geçiyor. Türkiye’yi seven ve Türkiye’nin geleceğine çıkarsız bakabilen herkes bu gerçeği net olarak görüyor.   Kaygı ise, bugün yaşananlara ve Türkiye’nin geleceğine kendi kişisel ve grupsal çıkarları temelinde bakanların var olmasından ve söz konusu meclis çalışmaları üzerinde etkili olma olasılığından kaynaklanıyor. Bu konuda Kürtler, duygu ve düşüncelerini çekinmeden ifade ediyorlar: Önder Apo’ya güveniyoruz, ama devlet ve AKP iktidarına güvenmiyoruz! Söz konusu yaklaşım, değişik tonlarda da olsa Türkiye’nin hemen her tarafında hâkim.   Kuşkusuz söz konusu kaygılı yaklaşımın somut nedenleri var. Her şeyden önce, Kürt tarafı PKK’nin feshinden silahlı mücadele stratejisinin sona erdirilmesine ve 11 Temmuz’da dünyanın gözü önünde silahları yakmasına rağmen, devlet ve AKP iktidarı tarafı bazı güzel sözler söyleyip ne yapacağı henüz belli olmayan bir Meclis Komisyonu oluşturmaktan öteye ciddi bir şey yapmış değil. Yani şimdiye kadarki yaptığı, deyim yerindeyse ‘odun kırıcının hınk deyicisi’ olmayı aşmış bulunmuyor.   Dahası, devlet ve iktidar şimdiye kadarki politikalarını ve bu temeldeki pratiğini olduğu gibi sürdürüyor. Örneğin ‘terörle mücadele’ adı altındaki baskı ve sömürü uygulamaları azalmadığı gibi, tersine artarak sürüyor. Polis, özel tim, korucu terörü her yerde kol geziyor. Her gün olmadık biçimde yeni davalar açılıyor ve onlarca insan tutuklanıyor. Başta CHP olmak üzere muhalefeti alternatif olmaktan çıkarmayı hedefleyen baskı uygulamaları olduğu gibi sürüyor. Kadın cinayetleri, orman kesimi ve doğa katliamı, belediyelerdeki kayyım uygulamaları devam ediyor. En önemlisi de Suriye örneğinde görüldüğü gibi, Kürt karşıtı ve cihatçıları destekleme politikalarında herhangi bir değişiklik bulunmuyor. Kısaca Türkiye ve Kürdistan, doğasıyla ve toplumuyla ciddi bir yangını yaşıyor.   İşte Kürtleri ve halkları güvensiz kılan, devlet ve AKP iktidarının bu uygulamalarıdır. Mevcut haliyle AKP iktidarı, herkesin gözünün içine baka baka yalan söylemektedir, yani söylemi ile pratiği farklı olmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, eğer başarabilirse süreci bu biçimde götürüp çürümüş iktidarını korumak istemektedir.   Elbette AKP iktidarının böyle davranmaya hakkı vardır. Mevcut dünya bir çıkar dünyasıdır ve AKP iktidarının da kendi çıkarına göre hareket etmesi onun hakkıdır. Belli ki eleştirip teşhir etmek dışında buna bir şey diyemeyiz. Peki, neye veya kime bir şeyler diyebiliriz? Açık ki bu iktidardan zarar görenlerin söz ve davranışlarına bakıp, onlara bir şeyler söyleyebiliriz.   Peki sürece bu açıdan baktığımızda görünen nedir? Açık ki devlet ve iktidarın söz konusu yaptıklarına yönelik belli bir rahatsızlık ve muhalefet söz konusudur. Ancak bu muhalefet yeterince eyleme dönüşmemekte, birlik olamamakta ve bir demokratik halk hareketi haline gelememektedir. Mevcut AKP düzenine muhalefet, büyük çoğunlukla söz düzeyinde kalmaktadır. İktidarı kınayan açıklamalar en geçerli eylem olmaktadır. Yani birleşik bir demokratik toplum mücadelesi, toplumsal direniş gelişme gösterememektedir.   ÇÖZÜME ZORLAYAN EYLEMLER    Kuşkusuz sözün etkisi bir yere kadardır. Gerçekleri ortaya koymayı ve de teşhir etmeyi ifade eder. Ancak söz ile dile gelen bilinç, örgüte ve eyleme dönüşmezse, o zaman ya şikâyetçilik halini alır ya da devlet ve iktidardan istemeye ve beklemeye dönüşür. Nitekim mevcut iktidarın devlet terörü kapsamındaki uygulamalarına karşı mücadele, muhalefet adeta şikâyet düzeyini aşmamaktadır. Daha kötüsü hep devlet ve iktidardan isteme ve yapılmasını bekleme olarak ortaya çıkmaktadır. İktidarı demokratik çözümler geliştirmeye zorlayan, onu sarsan etkili kitlesel eylemler haline gelememektedir.”   Peki bu durumda ne yapmak gerekir? Kuşkusuz bilincin ve propagandanın etkisi de önemli ve de yön vericidir. Toplumsal eğitim ve örgütlülük bu temelde gelişir. Ancak söz konusu bilinç ve propaganda örgüt ve eyleme dönüşmezse o zaman etkisini kaybeder ve rolünü oynayamaz. O halde mevcut düzeni teşhir etme ve kitleleri eğitme çalışmalarını, kitleleri örgütlemeye ve eyleme dönüştürmeyi bilmek gerekir. Var olan düzenin zihniyet, politika ve pratik açıdan değişim ve dönüşümünün yaşanması için böyle bir demokratik toplum mücadelesine her zaman ihtiyaç vardır. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin başarı temelinde gelişmesi ve oluşturulan mevcut Meclis Komisyonu’nun doğru ve yeterli çalışabilmesi için de böyle bir toplumsal direniş mutlaka gereklidir.   TOPLUMSAL DİRENİŞ VURGUSU    Çok açık bir biçimde görülüyor ki, herkesin başına bela haline gelmiş ve de çöküş sürecini yaşayan mevcut Türkiye düzeninin değiştirilmesi için, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin başarıya götürülmesi için, yani Türkiye’nin demokratik ve Kürtlerin özgür hale getirilmesi için örgütlü, birleşik ve etkili bir toplumsal direnişe ihtiyaç vardır. Mevcut iktidara bazı demokratik adımlar attırabilmek bile ancak böyle bir mücadeleyle mümkündür. Mevcut Meclis Komisyonu’nun doğru ve yeterli çalışabilmesi için de böyle etkili bir toplumsal mücadele gereklidir. Bütün bunlar da yaşadığımız süreçte toplumsal direnişin, demokratik toplum mücadelesinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.   Peki böyle bir toplumsal direnişin gelişebilmesi için ne gerekiyor? Elbette toplumun çok yönlü eğitilmesi ve örgütlendirilmesi gerekiyor. Bilindiği gibi, kitleler kendiliğinden eğitilmez ve de örgütlenemez, bu eğitim ve örgütleme işi örgütlü öncüler tarafından yapılır. Demokratik siyasetin anlamı ve görevi işte bunu yapmaktır. Ancak kendisine demokratik siyaset gücü diyenlerin sayısı hayli çok olmasına rağmen, belirttiğimiz görevler bir türlü yerine getirilememektedir. Neden? Çünkü eğitim ve örgütleme çalışmaları doğru ve yeterli düzeyde yapılmamaktadır da ondan. Kitleleri eğitme ve örgütleme çalışmaları, her türlü liberal, bireyci ve maddiyatçı eğilimi eleştirip mahkûm ederek demokratik toplumsallığın özü ve çekirdeği olan komünal yaşamı ve kolektif çalışmayı geliştireceğine, tersine mahkûm edilip aşılması gereken bireycilik ve maddiyatçılık ortamda daha çok gelişmektedir.   BÜTÜNLÜKLÜ YAKLAŞIM   Halbuki eğitim, örgütleme ve eylem çalışmalarına doğru ve bütünlüklü yaklaşım sonuç almaktadır. Tabii bu konuda büyük ısrar ve çaba da gereklidir. İşte 41’inci yıldönümü yaşanan 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı bunun için çok önemli bir örnek oluşturmaktadır. Tarihin bu en zor çalışması, eğitim, örgütleme ve eylem birliğiyle başarılmıştır. Ancak geçen süreçte tarihi rolünü oynayıp, şimdi yerini demokratik toplum mücadelesine bırakmıştır. Zorlu gerilla pratiğinin bize öğrettiği en önemli husus, doğru direnişin kazandırdığı gerçeği olmaktadır. O halde yeni süreç de ancak doğru ve etkili bir toplum direnişiyle başarıya ulaşır. Demek ki 41’inci yıldönümünde de 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımının zengin dersleri yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.   Söz konusu dersleri doğru ve yeterli çıkarma ve yeni süreçte başarıyla hayata geçirme dileğiyle, şimdiden halkımızın tarihi büyük atılımını kutluyor, ölümsüz Komutan Agit şahsında tüm kahramanlık atılımı şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz.”